Osmanlı’da 15. yüzyılda kullanılmaya başlanan cellatlar, 16. yüzyılda Bostancı Ocağına bağlı bir ocak kurdular. Genellikle Hırvat dönmeleri veya çingenelerden seçilen cellâtlar, padişahın özel koruması da olurlardı. Cellatların sağır ve dilsiz olması gerekirdi zira mahkûmun son çığlıklarını duyup etkilenmemeleri ya da kurbanın yalvarmasıyla merhamete gelmemeleri bekleniyordu.
Yürüdüklerinde halkı titreten cellatlar, ellerine düşen insanları ise korkudan öldüren iri yarı, gözlerini kan Bürümüş acıması olmayan ve insanın en çok nereden canının yanacağını bilen Can alan kimseler olmuşlardır.
Cellat kelimesi Arapçadan dilimize geçmiş ve Celd kelimesinden türemiştir. Arapça Kamçı ile eziyet eden manasına gelir. Cellatlar, Osmanlı'nın yükselmeye başladığı on beşinci yüzyıldan itibaren Bostancı Ocağı'na bağlı özel Cellat ocağında yetişmişlerdir. İlk başlarda Hırvatlar arasından seçilen Osmanlı cellatları, daha Sonraları genellikle çingenelerden seçiliyordu.
Cellatlar, padişahın Fermanı ile mahkumları, eşkiyaları, siyasi suçluları, devlete ihanet edenleri, hırsızları, kısacası çoğu suçlunun idamını gerçekleştirilmektedir. Cellatlar Ayrıca mahkumları ve suçluları konuşturmak için, işkence yapmak ve onları cezalandırmak için de kullanılmıştır.
Diğer mahkumlar başları kesilerek, devlet adamlarında ve sadrazam, şehzadelerde bu durum boğulma suretiyle olmaktaydı. Çünkü Osmanlı'da Mukaddes sayılan kanın yere dökülmemesi gerekiyordu. Bu inanışa Orta Asya'da Moğollarda da rastlanmaktadır. Çoğu tarihçiye göre bu inanış Osmanlı'nın kökleri olan Orta Asya'dan gelmekteydi.
Balıkhane Kasrı
Cellat konusunda en bilinen yer Balıkhane Kasrıdır. Balıkhane kasrı 16. Yüzyıl'dan itibaren siyasi suçların tutulduğu yerdi. Buradaki mahkumlar zindana Atılır, 3 gün boyunca Zindanda haklarında karar çıkmasını beklerlerdi. Bunun nedeni padişahın bir anlık kızgınlıkla idam kararı vermesini önlemekti. Bu sayede Meclis yani Divanı Hümayun aracılığıyla karar verilip haksız bir idam kararını vermesinin önüne geçilmek isteniyordu.
Ecel Şerbeti
3 gün sonunda mahkumların bulunduğu zindandaki kapı açılır ve kendilerine bir şerbet uzatılır. Bu şerbet Eğer beyaz renkte ise idamdan vazgeçildiği, affedildiği ve Sürgüne gönderileceği anlamı taşırdı. Eğer şerbet kırmızı renkte ise kadehi getiren cellatlar Bir sonraki aşamada mahkumun canını alıyordu. Bu şerbeti ecel şerbeti adı verilmiştir.
Balıkhane kasrında ki mahkumlar Cellat Çeşmesi adı verilen Çeşmenin yanına getirilirdi. Başları Kılıç darbesiyle veyahut palayla kesilerek ayrılıyor, daha sonra teşhir edilmesi için sergileniyordu. Cellatlar işlerini bitirdikten sonra kanlı Kılıç ve palalarını bu Çeşme'de yıkamaları nedeniyle adı Cellat Çeşmesi olarak kalmıştır. Idam Biçimleri Pekçok mertebeye göre cellatlar tarafından uygulanan idam biçimi bulunmaktaydı. Yeniçeriler özel Cellat satırıyla öldürülürler ve bir Yeniçeri öldürüldükten sonra top atışı yapılırdı. Devlet adamları, sadrazamlar, Şehzadeler boğdurulur, sıradan suçlular ise kafası kesilirdi. Şehzadeler genellikle yay kirişi ile boğulmuştur. Cellatlar arasında rütbe ve mertebe bulunmaktaydı. Şehzadeleri ve önemli devlet adamlarını Bostancıbaşı adı verilen Cellat başı tarafından infaz işlemi gerçekleştirilirdi.
Geçmeye Herkesin Korktuğu Kapı Arası
Sarayda bulunan Babusselam, Osmanlı'da geçirmenin en çok korkulduğu ve kapı arası adı verilen bölümdür. Sarayda iki kapı arasında bulunan bu Geçit, karanlık delhizlere gitmekte ve her biri korkunç cellatların odasına çıkan geçitler bulunmaktaydı. Devlet adamları ve sadrazamlar bu geçitten geçerken sürekli dua Çekerek ve Tedirgin bir şekilde geçmektedir. Çünkü haklarında habersiz bir şekilde çıkan ölüm Fermanı ile karşılarına çıkan bu korkunç delhizde ki bir cellât hayatının sona gelmesi anlamına geliyordu.
Cellatlar, padişahın Fermanı ile mahkumları, eşkiyaları, siyasi suçluları, devlete ihanet edenleri, hırsızları, kısacası çoğu suçlunun idamını gerçekleştirilmektedir. Cellatlar Ayrıca mahkumları ve suçluları konuşturmak için, işkence yapmak ve onları cezalandırmak için de kullanılmıştır.
Diğer mahkumlar başları kesilerek, devlet adamlarında ve sadrazam, şehzadelerde bu durum boğulma suretiyle olmaktaydı. Çünkü Osmanlı'da Mukaddes sayılan kanın yere dökülmemesi gerekiyordu. Bu inanışa Orta Asya'da Moğollarda da rastlanmaktadır. Çoğu tarihçiye göre bu inanış Osmanlı'nın kökleri olan Orta Asya'dan gelmekteydi.
Balıkhane Kasrı
Cellat konusunda en bilinen yer Balıkhane Kasrıdır. Balıkhane kasrı 16. Yüzyıl'dan itibaren siyasi suçların tutulduğu yerdi. Buradaki mahkumlar zindana Atılır, 3 gün boyunca Zindanda haklarında karar çıkmasını beklerlerdi. Bunun nedeni padişahın bir anlık kızgınlıkla idam kararı vermesini önlemekti. Bu sayede Meclis yani Divanı Hümayun aracılığıyla karar verilip haksız bir idam kararını vermesinin önüne geçilmek isteniyordu.
Ecel Şerbeti
3 gün sonunda mahkumların bulunduğu zindandaki kapı açılır ve kendilerine bir şerbet uzatılır. Bu şerbet Eğer beyaz renkte ise idamdan vazgeçildiği, affedildiği ve Sürgüne gönderileceği anlamı taşırdı. Eğer şerbet kırmızı renkte ise kadehi getiren cellatlar Bir sonraki aşamada mahkumun canını alıyordu. Bu şerbeti ecel şerbeti adı verilmiştir.
Balıkhane kasrında ki mahkumlar Cellat Çeşmesi adı verilen Çeşmenin yanına getirilirdi. Başları Kılıç darbesiyle veyahut palayla kesilerek ayrılıyor, daha sonra teşhir edilmesi için sergileniyordu. Cellatlar işlerini bitirdikten sonra kanlı Kılıç ve palalarını bu Çeşme'de yıkamaları nedeniyle adı Cellat Çeşmesi olarak kalmıştır. Idam Biçimleri Pekçok mertebeye göre cellatlar tarafından uygulanan idam biçimi bulunmaktaydı. Yeniçeriler özel Cellat satırıyla öldürülürler ve bir Yeniçeri öldürüldükten sonra top atışı yapılırdı. Devlet adamları, sadrazamlar, Şehzadeler boğdurulur, sıradan suçlular ise kafası kesilirdi. Şehzadeler genellikle yay kirişi ile boğulmuştur. Cellatlar arasında rütbe ve mertebe bulunmaktaydı. Şehzadeleri ve önemli devlet adamlarını Bostancıbaşı adı verilen Cellat başı tarafından infaz işlemi gerçekleştirilirdi.
Geçmeye Herkesin Korktuğu Kapı Arası
Sarayda bulunan Babusselam, Osmanlı'da geçirmenin en çok korkulduğu ve kapı arası adı verilen bölümdür. Sarayda iki kapı arasında bulunan bu Geçit, karanlık delhizlere gitmekte ve her biri korkunç cellatların odasına çıkan geçitler bulunmaktaydı. Devlet adamları ve sadrazamlar bu geçitten geçerken sürekli dua Çekerek ve Tedirgin bir şekilde geçmektedir. Çünkü haklarında habersiz bir şekilde çıkan ölüm Fermanı ile karşılarına çıkan bu korkunç delhizde ki bir cellât hayatının sona gelmesi anlamına geliyordu.
Cellatlar Sadece Padişahtan Emir Alırdı
Cellatlar özel mertebede bulunan kişilerdi ve halk tarafından hiçbir şekilde sevilmezlerdi. Cellatlar sadece padişahtan Emir alırlar ve sadece onu dinlerlerdi. Sadrazam dahi Bostancı başına emir veremezdi. Ayrıca cellatlar padişahın özel korumalığını da yapan Seçkin bir birlikti. Acımasızlıkları ile ve dış görünüşleriyle etrafa korku salan en etkin Can alma ve işkence tekniklerini harfiyen uygulayan Osmanlı Cellatları bu şekilde yetişmiş bu özel askerlerdir.
Onlara kimse yaklaşmak dahi istemiyordu. Ayrıca cellatlar genellikle sağır ve dilsizlerin arasından seçiliyordu. Nedeni öldüreceği kişinin en son yakarışlarını etkilenip etkilenmemesi idi. En meşhur Cellat hadislerinden biri padişah 4. Mehmed'in bir gecede Fatih Sultan Mehmet'in Kardeş katli vaciptir Fermanı gereği, 19 kardeşini yani 19 şehzadeyi dilsiz cellatlara boğdurmasıdır.
Cellatlar sadece Can almaz, ayrıca Usta birer işkence makinesiydi.
Cellatların Akıl Almaz İşkence Teknikleri
Cellatların işkence teknikleri de kendileri gibi meşhurdu. Özellikle Çengel lalesi adı verilen dev çengele, halka uzun süre teşhir edilecek ve ölmesinin geç olması düşünülen mahkum iç organları zarar görmeyecek şekilde bu çengele asılır ve yavaş şekilde ölmesi seyredilirdi. Öyle ki mahkum çürüyene kadar günlerce orada asılı durur, cesedi çürüdükten sonra lale şeklinde morarıp büzüştüğü için bu alet Çengel lalesi adını almıştır.
Ayrıca bir diğer teknik de yağlı kazıktı. Uzun sürede ve acı çekerek ölmesi istenen mahkum özel bir teknik ile yine iç organları zarar görmeyecek şekilde ve ana damarına zarar gelmeyecek bir biçimde yağlı kazığa oturtulup, acı verecek şekilde ölmesi sağlanırdı. Eğer olurda mahkum çabucak ölürse Bunun cezası onu yağlı kaza geçirencellatın ölümüydü.
Osmanlı'nın En Ünlü Celladı Padişah Katili Kara Ali
Osmanlı tarihinde en ünlü cellatlardan biri Kara Ali'dir. Pek çok sadrazamı canını alan Kara Ali, oldukça korkutucu bir dış görünüme sahipti. Sırtında ve belinde Satırlar, bıçaklar ile gezen korkutucu bir görüntüsü olan, işini kusursuz yapan, oldukça soğuk kanlı bir cellattı. Pek çok devlet adamı ve sadrazamın yanı sıra Sultan İbrahim'i de öldüren Cellat olarak bilinir. İşini çok soğukkanlı bir biçimde Yapmasıyla adından söz ettiren Kara Ali'nin bir tek Sultan İbrahim'i öldürürken soğukkanlılığını kaybettiği ve ağladığı rivayet edilmektedir.
Cellat Pazarı
Cellatların öldürdükleri kişinin üzerindekileri, öldürdüğü kişinin cenazesi kendine ait sayılıyordu. İster ölünün üzerindeki eşyaları alır satar isterse cenazeyi bile ölen kişinin ailesine satabilirdi. Bu aldıkları eşyalar Cellat mezatı adı verilen yerde satımaktaydı. Tabii uğursuz Sayılan bu yerlerden alışveriş yapmak o dönemin insanları tarafından pek rağbet görmüyordu. Ayrıca cellatlar özellikle Kara Ali korkutucu görüntüsüyle Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde oldukça geniş bir şekilde tasvir edilmiştir. Cellatların kar maskesi şeklinde gözleri açık kalacak bir biçimde yüzlerini gizledikleri pekçok seyahatnamede ifade edilmektedir.
Cellatların Sonu
Cellatlar hayatları boyunca canalan ve acımasız kimseler olmuşlardır. Cellatlar, satırları, palaları, işkence aletleri ile halkın arasında dolaşır, geçit yaparlar ve Halka korku salardı. Halk ta onlardan oldukça korkar, nefret eder, Fakat saygı duyardı. Tabi bu durum cellatların kendi ego çabaları değil Bilakis halkı korkutarak suçtan uzak durmalarını sağlamaktı. Kimseylede evlenmeden sadece Can alarak ömürlerini geçirmişlerdir. Sevilmeyen kimseler olmuşlardır. Hayatlarında bedduadan başka bir dua almayan cellatlar, ölümlerinin ardından isimsiz mezarlığa defnedilir ve bu mezarda şehir dışında bulunurdu. Çünkü halk cellatların kendi mezarlığında bulunmasını istemezlerdi. Cellatların mezarlarında isim bulunmamasının sebebi Zaten sevilmeyen kişilerin öldükten sonra rahat bırakılmak istemeseydi. Yani mezarlarına zarar getirilmesin diye şehirden uzak bir yere gömülürlerdi. Ancak onlar da sadece kendilerine Verilen görevi yapmaktaydılar. Osmanlı Cellatlarını da kendilerince haklı çıkaracak sözleri "Hükmü Sultan olmazsa hata gelmez Cellattan " olmuştur.
Onlara kimse yaklaşmak dahi istemiyordu. Ayrıca cellatlar genellikle sağır ve dilsizlerin arasından seçiliyordu. Nedeni öldüreceği kişinin en son yakarışlarını etkilenip etkilenmemesi idi. En meşhur Cellat hadislerinden biri padişah 4. Mehmed'in bir gecede Fatih Sultan Mehmet'in Kardeş katli vaciptir Fermanı gereği, 19 kardeşini yani 19 şehzadeyi dilsiz cellatlara boğdurmasıdır.
Cellatlar sadece Can almaz, ayrıca Usta birer işkence makinesiydi.
Cellatların Akıl Almaz İşkence Teknikleri
Cellatların işkence teknikleri de kendileri gibi meşhurdu. Özellikle Çengel lalesi adı verilen dev çengele, halka uzun süre teşhir edilecek ve ölmesinin geç olması düşünülen mahkum iç organları zarar görmeyecek şekilde bu çengele asılır ve yavaş şekilde ölmesi seyredilirdi. Öyle ki mahkum çürüyene kadar günlerce orada asılı durur, cesedi çürüdükten sonra lale şeklinde morarıp büzüştüğü için bu alet Çengel lalesi adını almıştır.
Ayrıca bir diğer teknik de yağlı kazıktı. Uzun sürede ve acı çekerek ölmesi istenen mahkum özel bir teknik ile yine iç organları zarar görmeyecek şekilde ve ana damarına zarar gelmeyecek bir biçimde yağlı kazığa oturtulup, acı verecek şekilde ölmesi sağlanırdı. Eğer olurda mahkum çabucak ölürse Bunun cezası onu yağlı kaza geçirencellatın ölümüydü.
Osmanlı'nın En Ünlü Celladı Padişah Katili Kara Ali
Osmanlı tarihinde en ünlü cellatlardan biri Kara Ali'dir. Pek çok sadrazamı canını alan Kara Ali, oldukça korkutucu bir dış görünüme sahipti. Sırtında ve belinde Satırlar, bıçaklar ile gezen korkutucu bir görüntüsü olan, işini kusursuz yapan, oldukça soğuk kanlı bir cellattı. Pek çok devlet adamı ve sadrazamın yanı sıra Sultan İbrahim'i de öldüren Cellat olarak bilinir. İşini çok soğukkanlı bir biçimde Yapmasıyla adından söz ettiren Kara Ali'nin bir tek Sultan İbrahim'i öldürürken soğukkanlılığını kaybettiği ve ağladığı rivayet edilmektedir.
Cellat Pazarı
Cellatların öldürdükleri kişinin üzerindekileri, öldürdüğü kişinin cenazesi kendine ait sayılıyordu. İster ölünün üzerindeki eşyaları alır satar isterse cenazeyi bile ölen kişinin ailesine satabilirdi. Bu aldıkları eşyalar Cellat mezatı adı verilen yerde satımaktaydı. Tabii uğursuz Sayılan bu yerlerden alışveriş yapmak o dönemin insanları tarafından pek rağbet görmüyordu. Ayrıca cellatlar özellikle Kara Ali korkutucu görüntüsüyle Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde oldukça geniş bir şekilde tasvir edilmiştir. Cellatların kar maskesi şeklinde gözleri açık kalacak bir biçimde yüzlerini gizledikleri pekçok seyahatnamede ifade edilmektedir.
Cellatların Sonu
Cellatlar hayatları boyunca canalan ve acımasız kimseler olmuşlardır. Cellatlar, satırları, palaları, işkence aletleri ile halkın arasında dolaşır, geçit yaparlar ve Halka korku salardı. Halk ta onlardan oldukça korkar, nefret eder, Fakat saygı duyardı. Tabi bu durum cellatların kendi ego çabaları değil Bilakis halkı korkutarak suçtan uzak durmalarını sağlamaktı. Kimseylede evlenmeden sadece Can alarak ömürlerini geçirmişlerdir. Sevilmeyen kimseler olmuşlardır. Hayatlarında bedduadan başka bir dua almayan cellatlar, ölümlerinin ardından isimsiz mezarlığa defnedilir ve bu mezarda şehir dışında bulunurdu. Çünkü halk cellatların kendi mezarlığında bulunmasını istemezlerdi. Cellatların mezarlarında isim bulunmamasının sebebi Zaten sevilmeyen kişilerin öldükten sonra rahat bırakılmak istemeseydi. Yani mezarlarına zarar getirilmesin diye şehirden uzak bir yere gömülürlerdi. Ancak onlar da sadece kendilerine Verilen görevi yapmaktaydılar. Osmanlı Cellatlarını da kendilerince haklı çıkaracak sözleri "Hükmü Sultan olmazsa hata gelmez Cellattan " olmuştur.
0 yorum :
Yorum Gönder